osmanlı’da kahvehaneler — IV; kahve ve kahvehanelere yönelik fetvalar
“Üçüncü Sultan Murad zamanında Koltuk Meyhane’lerine mukabil Koltuk Kahve’leri açılmış, tiryakiler çıkmaz sokaklarla sapa semtlerde kurulan bu yerlere bazı dükkanların arka kapılarından işlemeğe başlamış, fakat nihayet ülemanın da kahve iptilasına uğraması gittikçe bu yeni nesnenin haram olmayıp helal olduğu hakkında manzum ve mensur fetvalar verilmesine sebep olmuştur.”
Kahve ve kahvehaneye, XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dini ve siyasi otoriteler tarafından olumsuz bir anlam atfedilmiştir. Bu hususta en çok tekrar edilen referans ise Katip Çelebi’nin “Mizânu’l-hakk fi ihtiyari’l-ahakk” isimli eserindeki bir anekdottur. Bu anekdota göre 1543 yılında kahve İstanbul Limanında ilk olarak gözükmesinin ardından aleyhinde bir fetva çıkarılmıştır. Bu fetvaya göre, kömürleşene dek ateşte kavrulması ve fincanın elden ele geçirildiği toplantılarda içilmesi dolayısıyla kahveye bir yasaklama getirilmiş ve sonrasında kahve taşıyan gemiler batırılmış ve yükü denizin dibine boşaltılmıştır.
Katip Çelebi’nin zikrettiği bu fetvanın tarihi net olarak bilinmemesine rağmen, kendisine atfedilen fetva dolayısıyla Şeyhülislam Ebussuud Efendi (1490–1574) öne çıkmıştır. Halbuki mezkur anekdot, 1540’ların bir tarihi vakasını anlatmanın ötesinde, devrin daha ağırbaşlı ve makul insanlarının ciddi kaygılarını yansıtan bir bakış açısını anımsatmaktadır. Öte yandan, Ayşe Saraçgil’in vurguladığı üzere, Ebussuud Efendi’nin kahveye karşı olumsuz tutumunun gerçekliği hususunda bazı belirsizlikler sözkonusudur. Nitekim kahvenin XVI. yüzyılın ilk yarısında sessizce İstanbul’a girdiğine dair deliller vardır. Saraçgil’in sunduğu aşağıdaki fetva tarihsizdir, ancak içeriğinden fetvanın 1550 öncesine ait olduğu anlaşılmaktadır.
“Mes’ele: Büyük Müftü (Şeyhülislam) Arap ülkelerinde, Mekke ve Medine’de giderek yaygınlaşan kahve kullanımı konusunda ne düşünüyor? Kullanımı haram mı, değil mi?
Elcevap: Allah’tan ve günaha girmekten korkanlar kahveyi sefihler ya da sarhoşlar gibi içmez, sağlık ve esenlikleri için içerler; kahveyi bu amaçla tüketenler için bir engel yoktur.“
Fetvadaki soru, kahvehanelerden ziyade kahvenin Mekke ve Medine’deki tüketimini sorgulamaktadır ve sadece kahve tüketiminin meşru olup olmadığını ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Bu fetvanın içeriği, kahvenin İstanbul’a geldikten sonra bu fetvanın verildiğini ve kahve tüketiminin meşru görüldüğünü düşündürtmektedir. Nitekim, bu fetvada kahvenin bireysel olarak sağlık ve afiyet için tüketilebileceği yönünde bir görüş belirtilmiştir.
Öte yandan, Ebussuud Efendi’nin kahveyi onaylamaz görünen fetvalarında, kahvenin kendisinden çok, kahvehane ön plana çıkartılmıştır. Aşağıdaki fetva kahvenin kötü imajının kahvehaneyi çağrıştıran ‘oyun’ ve ‘sefahat’ ile ilişkilendirilmesinden kaynaklandığını göstermektedir.
“Mes’ele: Zeyd, mütâla’aya kuvvet için yâhut hazm-i ta’âm için kahve içse helâl olur mu?
Elcevap: Feseka, âlet-i lehv ü fücûr ile içtikleri mekrûhu, adam isti’mâl mi eder?
Mes’ele: Kahvehanelere ehl-i hevâ cem’ olup, ayrı meclis kurup, satranç ve tavla ve bunun emsâli mâlâyani kelimât edip, bu ettiklerinin hürmetini hatıra getirmeyip, istihfâf edip, bu makûle hâl ile kahve helâl i’tikâd edenlere şer’an ne lâzım olur?
Elcevap: Cümlesine subhânehû ve te’âlâ hazretlerinin, melâike-i kirâmın ve cumhûr-u ehl-i islâmın lâ’neti lâhik olur.
Mes’ele: Pâdişah-i din-penah hazretleri, kahvehaneleri kerrât ve merrâtla men’ etmişler iken, memnu’lar olmayıp, taife-i evbâştan ba’zı kimseler vech-i ma’aş için kahvehaneler tutup, hengameleri germ olmak için yanlarına yalın yüzlü şakirtler alıp, tavla ve satranç gibi ba’zı alat-ı lehv ü tarab müheyya ve müretteb edip, şehrin ehl-i neva, siyehkar ve saderüy halî-ül-izarları cem’ olup, berş afyon ve bengi ma’cun ekl eyleyip, üzerine, kahveler içip, kıvamlarında oyuna ve fünün-i ekazibeye iştigal eyleseler, eda-i salat-i mektübede ihmal eyleseler, şer’an zikrolan fürüşlara ve kahve-nûşlara ve men’ ü define kadir olup men’ etmeyen hakime ne lazım olur?
Elcevap: Kabayih-i mezbûreye mübâşeret ve te’ati edenler ta’zîr-i şedîd ve habs-i medîd ile men’ ü zecr olunup zecirlerinde müsâhele eden hükkam azl olunmak lazımdır”
Hedefin kahve içmekten ziyade kahvehane olduğunu gösteren yukarıdaki fetva muhtemelen Kanuni’nin (1520–1566) son yıllarına ya da II. Selim (1566–1574) dönemine aittir. Farklı bir toplumsallaşma ortamı sunan kahvehaneye karşı olan bu olumsuz duruş, ilk önce Eyüp, ardından Suriçi İstanbul ve Galata’daki bütün kahvehanelerin kapatılmasına sebebiyet vermiştir. Haslar kadısına gönderilen fermanda “kasaba-i mezburede vakı’ olan kahvehaneleri ref’idüp min-ba’d kahvehane itdürmeyüp”, birkaç zaman sonra Galata ve İstanbul Kadısı’na gönderilen fermanda “eğer İstanbul’da ve eğer Galata’da vakı’ olan mey-hâne ve kahvehaneleri külliyen def’u ref’idüp” ifadeleri yer almaktadır.
Yukarıdaki fermanlarda “bundan akdem nice def’a ahkam-ı şerife gönderilüp” ifadesi, kahvehane kapatmalarının yeni olmadığını, birkaç zaman öncesinden beri var olduğunu göstermektedir. Ancak kapatılan kahvehanelerin yerine yenileri açılmaya devam ettiği anlaşılmaktadır. Birkaç yıl sonra, 1583’te III. Murat (1574–1595) İstanbul Kadısı’na şunları yazmıştır:
“…. emri celillülkadrim mucebince bilkülliye kahvehanelerin ref eyleyüp minbaad kahvehane olmağa ruhsat vermeyip….”
Ancak bu yasaklamalar kahvehanelerin çoğalmasına engel olmamıştır. Kâtip Çelebi’nin değindiği üzere her sokak başında bir kahvehane açılmaya devam etmiştir.
Yine de ulema arasındaki tartışma kahvehaneyi yalnız başına bırakmamıştır. Şeyhulislam Bostanzade Mehmed Efendi verdiği bir fetvasında, bir içecek olarak kahveyi bu tartışmadan ayırmıştır. Fetvayı şair ve vaiz İştipli Emir Efendi manzum olarak sormuş ve Mehmed Efendi de 52 beyitlik bir manzum fetva vermiştir. Mehmed Efendi’nin en uzun fetvası olan bu fetva, cevabıyla birlikte 64 beyit tutmaktadır.
“İştipli Vaiz Emin Efendi, 1589–1598 yıllan arasında iki defa Şeyhülislamlık yapan Bostanzade Mehmed Efendi’ye manzum bir dilekçe verir ve
Müfü-i müşkil-i savab u hata
Mesned-ara-yı mahfel-i fetva
Müşkilüm var cenabuna geldüm
Eylerüm hazretünden istifta
beyitleriyle başladığı dilekçesinde, kahvenin sağlığa zararlı ve haram olduğuna dair şüpheleri olduğunu belirtir. Bostan-zade de,
Dinle ey sa’il-i savab u hata
Müşkil-endaz-ı mahfel-i ulema
Kahve hakkında zikr olan şübehat
Vehmdür cümlesi medar-ı riya
beyitleriyle başlayan cevabında, kahvenin sağlığa zararlı olmayıp tam tersine faydalı olduğunu, ağrılan giderip kusmayı önlediğini, göz kapağı sivilcelerine deva olduğunu, kulunca ve nefes darlığına iyi geldiğini, aynca gamı giderip safa verdiğini anlatır.”
1718–1730 yılları arasında şeyhülislamlık yapmış olan Yenişehirli Abdullah Efendi’nin fetvalarının yer aldığı ”Behcetü’l-fetava” adlı eserinde de “kahvenin helal midir değil midir?” sorusuna “helaldir” cevabını verdiğini görmekteyiz:
“Halen bilâd-ı İslâmiye’de şâyi-i istimal olan kahvenin şürbü helal midir değil midir? el-Cevap: Helaldir.”
Tüm bu fetvalar ve yasaklamalara rağmen kahvenin tadı, kahve sohbetleri ve kahvehanelerin insanları bir araya getiren cazibesi hiçbir zaman yenilememiş ve günümüzde de aynı sekilde kahve içme alışkanlığı ve kahvehane sohbetleri derinden kök salmıştır. Bu noktada göze çarpan bir saptama ise, devletin ya da din adamlarının kahvehaneleri yasaklama yoluna gitmeleri yerine buraların düzenlenerek topluma yararlı hale getirmesinin çok daha olumlu bir politika olacağı yönündedir.
osmanlı’da kahvehaneler serisi;
· osmanlı’da kahvehaneler — I; kahvehane, oluşumu ve yayılış süreci
· osmanlı’da kahvehaneler — II; osmanlı toplumunda kahvehaneler
· osmanlı’da kahvehaneler — III; kahve ve kahvehanelere yönelik yaptırımlar
· osmanlı’da kahvehaneler — IV; kahve ve kahvehanelere yönelik fetvalar
· osmanlı’da kahvehaneler — V; seyyahların kahvehane merakı
· osmanlı’da kahvehaneler — VI; kahvehanelere kimler giderdi?