osmanlı’da kahvehaneler — VI; kahvehanelere kimler giderdi?

muhammed ali can
3 min readJun 22, 2018

--

Kahvehanelere kimlerin gittiği konusunda birinci el kaynaklarda birbirleriyle çelişkili yanıtlar verilmiştir. Gelibolulu Mustafa Ali’ye (1541–1600) göre İstanbul’da ve Osmanlı Devleti’nin diğer ülkerinde ortaya çıkan kahvehanelere iyi insanlar da, sefiller de gelirdi. Birbirleriyle görüşüp sohbet etmek için gelen dervişler ve irfanlı kişiler kahvelerini içip keyif bulurlardı. Arifan toplantıları düzenleyecek paraları ve dünyalıkları, evleri ve yuvaları olmayan garipler ve fakirler bölüğü de kahvehanelerin gediklisidir. Bunların yanı sıra dedikodu yapıp adam çekiştiren şehir oğlanları, bilgisiz ve kötülüğe düşkün akılsızlar; “filan zamanda ağa idim, filan devletlü kişiye kethuda” olmalarıyla şişinen yeniçeriler ve sipahiler; sadece kahvelerini içmek için uğrayan doğruluk sahibi kimseler; tavla, satranç, kimileri de kumar oynayıp akça kazanmak isteyen derbederler, işsiz güçsüz tembeller XVI. yüzyılın ikinci yarısında kahvehane müşterilerini oluştururlar. Bir başka kitabında da kahvehane müşterilerinin “ata, dona gücü yetmez, divan hizmeti yapmağa gitmez, adları çavuş ve müteferrikalar” olduğunu yazar.

Osmanlı padişahları zaman zaman başkentteki meyhaneleri “inançsızlığın sembolü” sayarak kapatan fermanlar yayınlamışlardır. Ne var ki, genellikle büyük askeri seferlerin başında çıkartılan bu emirlerin yinelenmesi, yasakların geçici bir etkinin ötesinde bir sonuç taşımadıklarını gösteriyor. Şeyhülislam Ebussuud’un etkisiyle Kanuni Süleyman yasağı kahvehanelerin kapatılması şeklinde genişletmişti. İçki gibi sarhoş edici olduğundan hareketle kahve içmenin ahlaken hoş olmadığını düşünen Ebussuud Efendi, kahvehanelerin meyhaneler gibi kamu düzenini bozacağına dair bir anlayışa sahipti. Bir fetvasında hem onun kahvehane hakkındaki düşüncelerini hem de kahvehanelere gelenlere dair ip uçları buluyoruz:

“Dinin Sığınağı Sultan pek çok kez kahvehanleri yasakladı. Ancak haylaz kişiler bunu dikkate almamakta direniyor, kahvehaneleri ayakta tutuyorlar. Kalabalıkları çekmek için onlar sakalsız çırakları çalıştırıyorlar ve satranç ve tavla gibi oyun ve eğlence aletlerini hazırda bululunduruyorlar. Şehrin boş gezen, eğlenceye düşkün, serseri gençleri burada afyon ve haşhaş içmek için toplanıyorlar, oyun ve sahte bilimlere dalıyorlar ve yapmaları gereken ibadetleri ihmal ediyorlar. Kanunen bu kahvecileri ve içkicileri engelleme imkanı olup da bunu yapmayan kadıya ne lazım gelir? Cevap: Bu çirkin fiilleri işleyenler ağır ceza ve hapisle engellenmeli ve bir daha yapmamaları sağlanmalıdır. Onları bu işlerden alıkoymayan kadılar da görevden alınmalıdır.”

Peçevi’ye göre kahvehanelerin ilk müşterileri devlet ricalinden kimselerdi:

“İş o dereceye vardı ki, işlerinden çıkarılarak yeniden görev almak için belli bir süre beklemek zorunda olan memur adayları, kadılar, müderrisler, işsiz güçsüz takımı böyle eğlenecek ve gönül avutacak yer bulunmaz diye kahveler dolup taşmaya başladı ve oturacak, hatta duracak yer bulunmaz oldu. Kahvehaneler o kadar ün saldı ki mevki ve rütbe sahiplerinden ayrı ileri gelen büyükler de buralara ellerinde olmadan sürekli gelir oldular.”

Katip çelebi ise buralara gelenlerin “ehl-i keyf zürefalar ve ehl-i dervişanlar ve ehl-i muhabbet rü’esalar” olduğunu ve “ehl-i tab’ olan zürefalar, mekteb-i irfan ve cem’iyet-i muhabbethane deyü ad kodılar” diye yazar.

Yakın dönemden Rifat Osman’a göre kahvehaneler “küberaya mahsus olmayup sırf halkın ve avamın toplandıkları yerlerdi. Vüzera ülema ve asilzadelerin teşkil ettikleri aristokrat sınıfı buralara gelmez; evlerinde hususi içtimalar yaparak eğlenirler; vakit geçirirlerdi.” Bir kısım halk ise, hayatın bitmez tükenmez çalışmlarından doğan yorgunluklarını gidermek için, “çilekeş betbahtlar, tekke hücrelerinde ruhani vecitlere bitabene ifnayı hayat ederlerken kahvehane sedirlerinde imhayı sıhhat ve evkat eden zavallı mükeyyifat zebunları”, “mirikelam işsizler”, “lafzen tiryakiler”, “laf ebeleri”, “ayak diplomatları”… kahvehaneyi ikinci mesken tutmuşlardı.

D’Ohsson kahvehane sayısının Kanuni döneminde İstanbul’da elli, II. Selim ve III. Murad döneminde altı yüze ulaştığını belirtiyor. Bu sayısal veriler kahvehanelerin yanlızca kalburüstü kesimin buluşup biraraya geldiği mekanlar olamadığı düşüncesini güçlendirmektedir. Gelibolulu Mustafa Ali’nin, Peçevi’nin tanıklıkları da toplumun alt kesimlerinin burayı mesken tuttuğu düşüncesini destekliyor.

XVIII. yüzyıl gezginlerinden Potocki Türk halkının eğlencelerini tanıtmak için kahvehanelerden de sözeder, “her meslekten işsiz buralarda buluşuyor” gözlemini not düşmüştür.

--

--

muhammed ali can
muhammed ali can

Written by muhammed ali can

BARÜ - tarih abd & ATAÜNİ - reklamcılık #notdefteri www.malican.me

No responses yet