Hristo Stambolski’nin Anılarında 1865 İstanbul Kolera Salgını

muhammed ali can
8 min readJun 17, 2020

--

Sanayi Devrimi’yle birlikte değişmeye başlayan dünya ve gelişen teknoloji, geleneksel toplum yapısından modern toplum yapısına geçişin miladı olmuştur. Bu milat aynı zamanda toplumları en çok etkileyen unsurlardan biri olan ve “Mahşerin Dördüncü Atlısı” olarak tanımlanan salgın hastalıkların önceki dönemlere göre daha hızlı ve daha geniş alanlara yayılmasına sebep olmuştur.

XIX. yüzyıla kadar veba ve çiçek gibi hastalıklar toplumlar için olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Hekimlerin dikkatini ilk defa XIX. yüzyılda çeken kolera bu yüzyıldan itibaren toplumları olumsuz etkileyen en önemli salgın hastalıklar arasına katılmıştır. Hastalığın kaynağı genellikle Hindistan’dır. Bu hastalık, Kuzey Hindistan, Afganistan, İran, Orta-Asya, Rusya, Kızıldeniz, Mısır, Akdeniz ve Basra üzerinden Anadolu ve Avrupa’ya yayılmıştır.

Osmanlı Devleti’nin topraklarının geniş bir alanı kaplaması kolera salgınlarına karşı korunmasını güçleştirmişti. Osmanlı topraklarında ilk kez 1831 yılında görülmeye başlayan kolera, XX. yüzyılın başlarına kadar demografik, siyasi, sosyal, psikolojik ve ekonomik alanlarda büyük çaplı zararlara sebep olmuştur.

Bu çalışmada, İstanbul’da görülen kolera salgınlarından bahsedildikten sonra, 1865 yılındaki kolera salgınında İstanbul’da bulunan Dr. Hristo Stambolski’nin salgın sırasında yaşadıkları hakkında bilgiler verilecektir.

İstanbul’da Kolera Salgınları

Asya ile Avrupa arasındaki kara ve deniz yollarının merkezi konumunda olan Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul, dünya ticaretinin de önemli kesişme noktalarından biriydi. İstanbul, bu yoğun trafik yüzünden, bulaşıcı ve salgın hastalıkların hemen hemen hepsinden etkilenmiştir. Kullanma sularının temiz olmaması, düzenli bir kanalizasyon sisteminin olmayışı ve sokakların çöp içinde olması gibi sebepler kolera için uygun bir zemin oluşturmaktaydı. Kolera, 1831'den 1914 yılına kadar aralıklarla İstanbul’da görülmeye devam etmiştir.

Kolera ile 1831 yılında tanışmış olan İstanbul, ikinci salgını 1847–1849 yılları arasında yaşamıştır. 1854–1856 yılları arasında Kırım savaşı sırasında Fransız askerlerinin sebep olduğu üçüncü salgın; 1865 yılında ki “Büyük Kolera” diye adlandırılan dördüncü salgın; 1870–1872 yılları arasındaki beşinci salgın; 1893–1894 yılları arasındaki altıncı salgın; 1907–1908 yılları arasında Rus hacı adaylarının sebep olduğu yedinci salgın; 1910–1911 yılları arasındaki sekizinci salgın; 1912–1913 yılları arasında Balkan savaşlarının sebep olduğu dokuzuncu salgın ve son olarak 1913–1914 yılları arasında onuncu salgın görülmüştür.

Hristo Stambolski Kimdir?

Hristo Stambolski

8 Ağustos 1843 yılında Bulgaristan’ın Kazanlık kasabasında dünyaya gelmiş olan Hristo Stambolski, 1858 yılında İstanbul’a gelerek ve 1868 yılına kadar Mektebi-i Tıbbiye-i Şahane’de eğitim görmüştür. Öğrenciliği sırasında göstermiş olduğu başarı ve sergilediği gayret sonucunda mezun olduğu okulda anatomi öğretmenliği yapmıştır. İlk Osmanlıca anatomi kitaplarından birini (Miftah-i Teşrih, 1873) kaleme almış. Ayrıca kendisine verilen resmi görev üzerine Arapça ve Farsça tıbbi kaynaklardan tercüme yoluyla büyük ölçüde Türkçe tıp terimlerini ve terminolojisini oluşturmuş. İstanbul’un önde gelen idarecilerine hususi hekimlik yapmıştır. Bulgar milli uyanış sürecini yakında takip ettiği ve Rusya yandaşlığı yüzünden Yemen’e sürülmüştür (1877–1879). Burada merkez hastanede göreve başlamış ve başta Medine kurdu olmak üzere bazı bulaşıcı hastalıkların tedavisinde büyük hizmetlerde bulunmuştur. Dönemin Yemen Valisi Mustafa Asım Paşa tarafından iyi muamele gören Bulgar Hekim, iki yıl sonra İstanbul’a dönmüştür. Buradan Varna’ya gitmiş ve 1932’de 89 yaşında Sofya’da hayata veda edinceye kadar mesleki ve toplumsal faaliyetlerini memleketi Bulgaristan’da sürdürmüştür.

Hristo Stambolski’nin Hatıratı Hakkında

Özgün adı, Avtobiografiya, dnevnitsi i spomeni na d-r Hristo Tanev Stambolski ot Kazanlık (Kazanlıklı Dr. Hristo Tanev Stambolski’nin Otobiyografisi, Günlükleri ve Hatıraları) olan hatırat Balkan Savaşları öncesinde kaleme alınmaya başlanmıştır.

Üç ciltten oluşan hatıratın birinci cildi, iki dönemi kapsamaktadır. Birinci dönem, yazarın çocukluğunun ve Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’ye kaydını yaptırıncaya kadar geçen zaman dilimi olan 1843–1858 yılları arasını içermektedir. İkinci dönem 1858–1868 arasını, başka deyişle Mekteb-i Tıbbiye’deki talebelik ve doktor unvanını alıncaya kadarki yılları kapsıyor.

İkinci cilt ise, üçüncü dönem olarak geçen 1868–1877 arasını, başka deyişle Yemen’e sürgüne gönderilinceye kadar Stambolski’nin hekim sıfatıyla çeşitli mesleki ve toplumsal faaliyetlerini; dördüncü dönem ise Yemen yolculuğu maceralarını ve Sana’da geçirilen sürgün yıllarının yanı sıra 1879’da memleketine dönüşü kapsamaktadır.

Son dönemi kapsayan üçüncü ciltte ise, Stambolski’nin önce Şarki Rumeli Vilayeti, daha sonra da Bulgar Prensliği ve Bulgar Çarlığındaki siyasi, idari, toplumsal ve mesleki faaliyetlerini kapsamaktadır.

Hristo Stambolski’nin Hatıratında Kolera Salgını

Hristo Stambolski, İstanbul’daki kolera salgınını Mısır Hıdivi İsmail Paşa’nın haremini İskenderiye’den İstanbul’daki yazlık sarayına getirmek için Sultan Abdülaziz’den aldığı izinden bahsederek anlatmaya başlamıştır.

“İstanbul’a gelen Mısır Hıdivi İsmail Paşa, Boğaz’da, Emirgan’daki yazlık sarayında kalıyordu. 5 Haziran günü Mısır’da bir hastalık çıktığı haberini alınca, haremini İskenderiye’den buraya Boğaz’a getirmek için padişahtan ferman rica etmiş. Padişah Abdülaziz fermanı çıkarmış ve Muhbir-i Sürur zırhlısıyla hıdivin hareminin getirilmesi emrini vermiş.“

Sultan Abdülaziz’den izin alan İsmail Paşa, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahanede Fenn-i tedavi Muallimi Edward ve özel hekimi Ahmed Bey’i, haremine İskenderiye’den İstanbul’a kadar vapurla refakat etmesi görevini vermiştir. Dönemin Meclis-i Umur-ı Sıhhiye başkanı olan ve salgın hastalıklardan sorumlu olan Arif Bey’den de izin alınarak yola çıkılmıştır.

Dönüş için 21 Haziran günü İskenderiye limanından demir alan vapur 28 Haziran’da İstanbul’a ulaşmıştır. Vapurun İstanbul’a ulaşmasıyla yaşanan ihmaller neticesinde kolera salgını İstanbul’a adım atmıştır. Salgının başlangıcından Doktor Ahmed Bey’i ve Meclis-i Umur-ı Sıhhiye Başkanı Arif Bey’i sorumlu tutan Stambolski, yaşanan gelişmeleri şöyle anlatır:

“Zırhlının kaptanı ve ünlü aileye refakat etmesi için gönderilen Dr. Ahmed Bey, karantina idaresine ne hastalık ne de yolculuk esnasında ölüm vakası beyanında bulunmadıklarından dolayı, talimatnameye göre vapurun yükünü indirmesine izin verilmiştir. Talimatnameye göre bu izin, bordasında hekim bulunan ve kolera hastalığı olmadan beş gün yolculuk eden her vapura veriliyordu. Ancak o akşam zırhlıdan Tophane yakınlarındaki deniz hastanesine, az ya da çok kolera belirtisi gösteren 12 bahriyeli sevk edilmiş. Bunlardan biri hemen o akşam vefat etmiş. Daha sonra mürettebat üyeleri arasında, vapurun İskenderiye’den hareketinden sonra ishal vakaları gözlemlendiği, hatta daha önemli ve affedilemez bir şey de Çanakkale Boğazı ve İstanbul arasında iki bahriyelinin koleradan vefat ettikleri tespit edilmiş. 30 Haziran’da da zırhlıdan indirilen başka dokuz hastanın ikisi de kolera hastasıymış.”

Bu olaylar yaşandığı sırada, 30 Haziran 1865 tarihinde yayınlanan resmi bir bildiride ise, İskenderiye’de görülen kolera salgınının alınan önlemler sayesinde önlendiği belirtilerek, Beyoğlu ve Ortaköy’de kolera hastalığının görüldüğü şeklindeki rivayetlerin ise asılsız olduğu bildirilmişti.

Koleranın İstanbul’da aniden ortaya çıkması, yöneticileri salgınla mücadele konusunda hazırlıksız yakalamıştı. Hükümet, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de öğretmenlik yapan ve aynı zamanda salgın hastalıkları uzmanı olan Dr. Barozzi ve Fauvele, mahalle hekimleri olarak tayin edilmek üzere önde gelen öğrencilerini hazırlaması görevi verilmiştir. 500 Frank maaşla çeşitli mahallelerde görevlendirilen öğrenciler arasında Stambolski’de bulunmaktadır.

Stambolski, kendi isteğiyle Bulgar Kilisesinin bulunduğu Fener’e gittiğini belirtir. Burada, gece gündüz demeden salgına yakalanan hastaların yardımına koşup, tedavi edip, moral aşılıyor ve hastalara tavsiyeler veriyordu. Kilise ve karakolun kapısına Türkçe, Bulgarca ve Rumca kolera hakkında kısa bilgiler ve tavsiyeler içeren ilanlar asan Stambolski, Fener ve Balat’ta yaşadığı olumsuz durumları şöyle anlatmaktadır:

“Anılan mahallelerde anlatılması güç bir kargaşa, gürültü, feryadı figan ve korkunç bir panik kol geziyordu. Herkes her şeyini bırakıyor, evini terk ediyor, nereye gittiğini ve neyle karşılaşacağını bilmeden gözünün gördüğü yere kaçıyordu. Son nefesini vermek üzere olanlar, “Bu bir Tanrı cezası, dünyanın sonu!” diyorlardı. Yakınları ise korkudan aklını kaybetmiş vaziyette ne konuşacaklarını ve ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Sokak ortasında saçını başını yolan, elinde tuttuğu beş aylık biricik çocuğunu kuyuya atan genç bir kadın gördüm.

Hastalığın çeşitli evrelerinde bulunan hastaların yattığı evleri ziyaret ettim, bazıları gözlerini dikerek yardım için elini uzatıyorlar, başkaları donmuş, kurtuluş için yakarıcı gözlerle bakıyorlardı. Başka evlerde 1 Ağustos’tan beri bekleyen birkaç ceset vardı ve yakıcı İstanbul sıcağında bunlar üç-dört gündür kaldırılmamıştı. Sokaklarda da düşen ve kaldıracak kimse olmadığından son nefesini veren insanlara rastlanıyordu.”

Stambolski, yaşadığı bu olumsuz durumların yanında kendisinin ve Bulgar Kilisesi’nden arkadaşı olan İvan Naydenov’unda koleraya yakalandığını belirtir:

“8 Ağustos günü, öğleden sonra İvan Naydenov hastalandı ve iki günde buzlaşma periyoduna ulaştı. Çok korktum ama şimdiye kadar edindiğim tecrübeyle, altı-yedi günlük tedaviyle onu mutlak bir ölümden kurtarmayı başardım. Ancak kendim de halsizleştim ve sonuç olarak 18 Ağustos günü koleraya yakalanarak yatağa düştüm. Şimdi de Naydenov, ona tatbik ettiğim tedaviyi bana tatbik etmeye çalıştı, Muallim Dr. Barozzi’yi23 ve Muallim Dr. Fauvel’i24 getirdi. Bunlar bedenim ısınıncaya kadar sıcak banyo tavsiye ettiler ve böylece talebelerini ölümün pençesinden kurtardılar.”

Stambolski, salgının sonunu getiren olayın Eylül ayında çıkan bir yangın olduğunu söylemektedir:

“Ölülerin çıkarıldığı evlerin dezenfekte edilmesi talimatı geldi, sokaklar temizlendi, nihayet Eylül’de büyük bir yangın çıktı ve İstanbul’un neredeyse yarısını küle çevirdi. Bütün bu önlemler, yaklaşık iki buçuk ay kadar devam eden ve ortalama hesaplamalara göre İstanbul’da 20 bin kişinin hayatına mal olan salgının sonunu getirdi.”

L’Illustration’un 28 Ekim 1865 tarih sayısında Hocapaşa yangınına ait bir gravür.

Tasvir-i Efkar gazetesinin Eylül ayındaki sayılarında salgının ortadan kalkmaya başlamasıyla hayatın normale döndüğü ve belirtilen kurallara uyulması gerektiği, aksi taktirde cezai işlemlerin uygulanacağı belirtilmektedir:

“Bab-ı Zabtiye’den yayınlanan özel varakada; İstanbul’da alınan tedbirler sonucu kolera salgınının ortadan kalkmaya yüz tutmasından dolayı duyulan şükraniyet ifade edilerek tekrar eski günlere dönülmeye başlandığı, herkesin kendi din ve mezheplerine göre hayatlarını devam edebileceği ancak, çeşitli defalar ilanlarla duyurulduğu gibi kadınların sokaklarda, seyir yerlerinde vb. yerlerde belirtilen kurallara uygun olarak giyinip dolaşmaları gerektiği bildiriliyor.”

“Sıhhiye Komisyonunca yayınlanan varakada; kolera salgını sırasında satışı yasaklanan sebze ve meyvelerin satışlarının serbest bırakıldığı ancak bunların ham ve çürüklerinin satılmaması gerektiği, aksi taktirde zabtiyece gerekli cezai işlemlerin uygulanacağı belirtiliyor.”

15 Ekim tarihli gazetede ise, koleranın 15 günden beri İstanbul ve civarında görülmediğive gemilere temiz belgesi verilmeye başlandığı yazmaktadır.

Salgının sonuna kadar Fener’de kalan Stambolski, sağlık raporu düzenlemiş ve Beynelmilel Sağlık Konferansı başkanına sunmuştur. Burada, konferansın başkan yardımcısı olan muallim Dr. Fauvel’den, konferansın, Sadrazam Fuad Paşa’ya, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane nazırının koleranın İstanbul’a gelmesinin başlıca suçlusu olarak gösterildiği bir rapor sunduğunu ve bunun üzerine sadrazamın da nazırın görevine son verdiğini öğrendim. Yerine de padişah fermanıyla, enerjik ve nezaretler arasında etkili olan Dr. Salih Efendi atanmış. Yeni nazırın teklifiyle mektebin, şimdi kolera hastanesine dönüştürülen eski Kumbarhane (Humbarahane Kışlası) binasından, Pera’daki eski yerine, yeni yapılan şahane, güzel ve geniş Galatasaray’a taşınacağını da öğrendim.

SONUÇ

Hristo Stambolski, kaleme almış olduğu hatıratında, İstanbul’da bulunduğu dönemden de bahsetmektedir. Mektebi-i Tıbbiye-i Şahane öğrencisi olan Stambolski, İstanbul’daki eğitiminin yanı sıra karşılaştığı olaylarlara da hatıratında yer vermiştir. Bu olayların içerisinde en önemli konulardan biri kolera salgınıdır. 1865 yılında İstanbul’da ortaya çıkmış olan kolera salgınında, mahalle hekimi olarak salgının içinde yer almıştır. Stambolski’nin vermiş olduğu bilgiler, salgının başlama sebebinin ne olduğu, nasıl yayıldığı, halkın salgın karşısında neler yaşadığı ve salgının nasıl sona erdiği gibi konular hakkında birinci ağızdan bilgi sahibi olmamızı sağlamıştır.

Ayrıca, Stambolski’nin salgınla mücadele konusunda kendi isteğiyle, Bulgar halkının yoğunlukta bulunduğu, Bulgar kilisesini seçmesi, bize doktorun Bulgar milliyetçisi de göstermektedir.

KAYNAKÇA

AYAR, Mesut, ”1893–94 İstanbul Kolera Salgınında Üsküdar”, Uluslararası Üsküdar Sempozyumu V, 1–5 Kasım 2017, c.2, İstanbul, s. 627–646.

GÜLTEKİN, Elif, 19. Yüzyılda Osmanlılarda Kolera Tedavileri, İstanbul Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 2016.

HAYTA, Necdet, Tarih Araştırmalarına Kaynak Olarak Tasvir-i Efkar Gazetesi (1278/1861- 1286/1869), T.C. Kültür Bakanlığı Kültür Eserleri, Ankara 2002.

İPEK, Nedim, “Trabzon’da Kolera (1892–1895)”, Trabzon ve Çevresi Uluslararası Tarih — Dil –Edebiyat Sempozyumu Bildirileri (3–5 Mayıs 2001), c.1, Trabzon, s. 399–411.

NIKIFORUK, Andrew, Mahşerin Dördüncü Atlısı, Salgın ve Bulaşıcı Hastalıkların Tarihi, çev. Selahattin Erkanlı, İletişim Yayınları, İstanbul 2020.

STAMBOLSKİ, Hristo, Bir Osmanlı Hekiminin Anılarıyla İmparatorluğun Zor Yılları 1858–1878, çev. Hüseyin Mevsim, Kitap Yayınevi, İstanbul 2018.

YAŞAYANLAR, İsmail, “Osmanlı Devleti’nde Kamu Sağlığının Kurumsallaşmasında Koleranın Etkisi”, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Salgın Hastalıklar ve Kamu Sağlığı, ed. Burcu Kurt, ed. İsmail Yaşayanlar, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2017, s. 2–24.

YILDIRIM, Nuran, “Salgın Afetlerinde İstanbul”, Afetlerin Gölgesinde İstanbul, ed. Sait Öztürk, İstanbul Kültür A.Ş., İstanbul 2010, s. 109–184.

YILMAZ, Özgür, “1864 Kafkas Göçü’nde Trabzon’da Yaşanan Sorunlara Bir Örnek: Dr. Barozzi — Yaver Efendi Çatışması”, Karadeniz Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 4/5, s. 1–31.

YILMAZ, Özgür, “Fransız Epidemiyolog Antoine Fauvel’in Osmanlı Devleti’ndeki Çalışmaları (1847–1867)”, Uluslararası Katılımlı Osmanlı Bilim ve Düşünce Tarihi Sempozyumu 08–10 Mayıs 2014 Bildiriler Kitabı, Gümüşhane Üniversitesi Yayınları, Ankara 2014, s. 190–206.

EK: Hristo Stambolski’nin Hatıratının 1927 ve 1931 yılındaki ilk baskıları. (KAYNAK: https://alba-books.com)

--

--

muhammed ali can
muhammed ali can

Written by muhammed ali can

BARÜ - tarih abd & ATAÜNİ - reklamcılık #notdefteri www.malican.me

No responses yet